YÖK’ün 30. Yılında Yükseköğretim Sistemimizin Durumu

Eğitim Sen Genel Sekreteri Mehmet Bozgeyik, Üniversite Temsilciler Kurulu'nun "YÖK’ün 30. Yılında Yükseköğretim Sistemimizin Durumu" başlıklı 3. toplantı sonuç metnini Eğitim Sen Genel Merkezi'nde yaptığı basın açıklamasıyla kamuoyuna duyurdu.
Eğitim Sen Üniversite Temsilciler Kurulu 3. toplantısı 28-29 Ekim 2011 tarihlerinde Türkiye’nin 31 ilinden ve 41 farklı üniversitesinden 61 temsilcinin (akademik, idari, teknik personel) katılımıyla Ankara’da Eğitim Sen Genel Merkezinde toplanmıştır. Üniversite Temsilciler Kurulu Türkiye’de siyasal iktidara yönelik her türlü muhalefete ve üniversitelere yönelik baskıların yoğunlaştığı bir dönemde iki gün boyunca üniversitelerin sorunlarını bütünlüklü bir şekilde masaya yatırmış, üniversitelerde yaşanan birçok sorunun ortaklaştığı tespitini yaparak, Eğitim Sen’in temel ilkeleri üzerinden sorunlara yönelik çözüm önerilerini ve mücadele perspektifini tartışmıştır. Temsilcilerimiz ile gerçekleştirilen toplantının sonunda bir sonuç bildirgesi ile elde edilen tespitlerin, sorunların ve çözüm önerilerinin altı çizilmiştir. Üniversite Temsilciler Kurulu’muzun sonuç raporuna göre;


·    12 Haziran’da yapılan genel seçimlerin ardından AKP üçüncü defa tek başına iktidara gelmiştir.  Siyasal iktidarın “ustalık dönemi” olarak adlandırdığı bu dönemde üniversiteleri tamamen piyasa dinamiklerine teslim etme, üniversitede eğitim hizmetlerinin ticarileştirilmesi, üretilen bilginin metalaştırılması, muhafazakârlaşma ve kadrolaşma, üniversite yönetimlerinin otoriterleştirilmesi yönündeki baskılar artmıştır.

·    Siyasal iktidar kendisine meşruiyet sağlamak için darbe karşıtlığı üzerinden sürekli gündemde kalmaya çalışırken, Türkiye üniversiteleri 12 Eylül askeri darbesinin etkilerini, hukuksal düzenlemelerde, YÖK ve üniversite yönetimleri anlayışında büyük ölçüde sürdürmektedir. Bugün üniversite öğrencisi olup tutuklanan yaklaşık 500 öğrencinin hapishanelerde olması, üniversitelerin akademik ve idari personeli ile öğrencilerinin en temel düzeyde hak arama eylemlerinin baskıcı disiplin yönetmelikleri ile cezalandırılması yukarıdaki tespiti desteklemekte, AKP’nin bu konudaki samimiyetsizliğini de açıkça ortaya koymaktadır.

·    Ayrıca bu toplantının yapıldığı saatlerde İstanbul 6 No’lu Şube üyemiz, Marmara Üniversitesi öğretim üyesi ve anayasa hazırlık komisyonu üyesi Prof. Dr. E. Büşra Ersanlı gözaltına alınmıştır. (Dün itibariyle çıkarıldığı mahkeme tarafından tutuklanmıştır.) İleri demokrasi, çoğulcu demokrasi sözlerini ağzından düşürmeyen AKP’nin bu kavramlardan neyi anladığı bu uygulamalardan da açığa çıkmaktadır. Karşı karşıya olduğumuz, çok net biçimde politik bir imha sürecidir. Siyasal iktidara itiraz eden her birey, örgüt veya grubu içine alan bu süreçle AKP hükümeti ve onun güdümündeki bütün devlet aygıtları için adeta dikensiz gül bahçesi yaratılmak istenmektedir. Bizler Eğitim Sen’in yükseköğretim alanındaki temsilcileri olarak başta Prof. Ersanlı olmak üzere, demokratik ve hukuki çerçeveye sığmayan biçimlerde gözaltına alınan ve tutuklu bulunan muhaliflerin derhal salıverilmesini ve bu cadı avına biran önce son verilmesini talep ediyoruz.

·    Kapitalizmin yeni kârlı sektörler arayışının, bu doğrultuda hizmet üretimi altında USAM, Teknokent, piyasaya iş yapma, harçlar, ikinci öğretim, yaz okulları, tezsiz paralı sertifika programları, yaşam boyu öğrenme, uzaktan öğretim ve yabancı üniversitelerle ortak paralı eğitim programı gibi uygulamalarla öğrenci ve mezunların müşterileştirilmesi projesi olan Bologna süreci Türkiye’nin bütün üniversitelerinde hızla ilerlemektedir.

·    Üniversite özerkliği, akademik özgürlük ve demokratik katılım sağlamak gibi iddialarla ortaya çıkan bu süreçte tam aksine bu kavramların içi boşaltılarak içerdiği anlamlar ortadan kaldırılmaktadır.

·    AKP hükümeti son yıllarda onlarca yeni üniversite açmıştır. Siyasal iktidar açılan yeni üniversitelerle eğitim ve bilimi desteklediği yönünde bir yanılsama yaratırken, yeni açılan üniversiteler, altyapı eksiklikleri, akademik, idari personel yetersizlikleri ve daha birçok sorunla “tabela üniversitelerinin” ötesine geçememektedir. AKP iktidarı diğer yandan mevcut ve yeni açılan üniversiteler üzerinden ciddi bir kadrolaşma politikası yürütmektedir. Bugün birçok üniversite yönetiminin farklı cemaat/tarikatlar arasında paylaşıldığı birçok kimse tarafından açıkça dillendirilmektedir.

·    Bologna süreci, mevcut YÖK ve üniversite kurulları yerine mütevelli heyetlerini getirmekte, YÖK ve rektörlerde merkezileşen yetkilerin mütevelli heyetleri üzerinden artırılarak sürdürülmesi planlanmaktadır. YÖDEK, ADEK, Kalite Güvencesi, Akreditasyon gibi düzenlemeler, denetleme ve değerlendirme süreçlerini dışsallaştırmakta ve özel ajanslara bağlamaktadır. Kaynak çeşitlemesi ticarileşmeyi, performans sistemi, esnek emeği ve sömürüyü esas almakta, parasız eğitim ve iş güvencesi ortadan kaldırılmaktadır.

·    Bir paket sigara fiyatı diyerek başlatılan harç sistemi bu sene başında yeniden yapılandırılmış, öğrencilere binlerle ifade edilen harç ücretleri yansıtılmıştır. Üniversite sisteminin tamamen ticarileştirmeye yönelik gerçekleştirilen bu uygulama öğrencilerin tepkileri ve uygulamada yaşanan kimi sıkıntılar nedeniyle ertelenmek durumunda kalmıştır. Ancak YÖK Başkanı’nın öğrencilerin harçlar için ödediği ekstra ücretlerin geri verileceği yönündeki açıklamaları sonrasında hiçbir hukuki ve somut adım atılmamıştır. Dolaysıyla üniversitelerde farklı uygulamalar ortaya çıkmış, öğrencilerin yaşadığı mağduriyet artırılarak, mevcut eşitsizlikler derinleştirilmiştir.

·    İnönü, Marmara ve Ordu Üniversitesindeki uygulamalarla kamuoyunun dikkatini çeken,  öğrenci ve personel kimlik kartları ile banka kredi kartlarının tek bir kartta birleştirilmesi suretiyle kişiye ait özel bilgilerin; kişinin rızası olmadan özel bankalarla paylaşılması üniversite bileşenlerinin müşterileştirilmesinde yeni bir aşamadır. Bu uygulamaya karşı üniversitenin tüm bileşenleri bilgilendirilmeli ve karşı konulmalıdır.

·    Üniversitelere kamu bütçesinden ayrılan fonlar azaltılmaktadır. Bu kapsamda üniversiteler bir yandan ikinci öğretim ve yaz okulları gibi süreklilik taşıyan gelir yaratma yollarına hızla başvurmaya zorlanırken, bir yandan da farklı kanallarla kaynak çeşitlemesine gitmektedir. Çeşitlenen gelir kaynakları, sürekli eğitim, uzaktan eğitim, yaşam boyu eğitim merkezleri ve teknoparklar gibi piyasa benzeri yapılar yoluyla artırılmak istenmektedir.

·    Üniversitede yemek, ulaşım, barınma, temizlik, spor gibi pek çok kolektif hizmet, belli anlaşmalarla taşeron şirketlere devredilmektedir. Bu uygulamalardan vazgeçilerek, öğrencilerin barınma, beslenme ve ulaşım gibi hakları eğitim hakkı kapsamında olduğunun bilinciyle hareket edilmeli ve parasız olarak sunulmalıdır.

·    Üniversitelerde akademik kadroların dağıtımında, keyfi ve ayrımcılık içeren uygulamalar giderek yaygınlaşmaktadır. Kadroların sağlanmasında, her türden ayrımcılığı engelleyen, liyakata dayalı sistemler geliştirilmelidir.

·    İş güvencesinin akademik özgürlüklerin önemli bir koşulu olduğu ve tüm statüleri kapsaması gerektiği gerçeği asla göz ardı edilmemelidir.

·    Yükseköğretim kurumlarında genel idari hizmetler, yardımcı hizmetler ve teknik hizmetler gibi kadrolarda çalışan personelin özlük hakları konusunda önemli sorunlar yaşanmaktadır. Gerçekleştirilen uygulamalar ve önümüzdeki dönem için yapılan hazırlıklar dikkate alındığında, akademik olmayan personelin daha yoğun hak kaybı yaşayacağı görülmektedir.

·    Genel idari hizmetlerde kadrolu personel uygulamasından vazgeçilerek hizmetlerin taşeron firmalara devredilmesi, kısmi zamanlı öğrenci çalıştırılması, 4/b ve 4/c uygulamaları güvencesiz istihdam biçimleri olarak yaygınlaştırılmaktadır. Bu durum kamu görevlisi istihdamı açısından bir tehdit oluşturmaktadır.

·    Rektörlüklerin keyfi uygulamaları ve kadrolaşmanın önüne geçilmelidir. Bu kapsamda hak eden tüm emekçilerin kadrolarının verilmesi mücadelesi ve idari personelin görevde yükselme sınavına girmelerinin sağlanması önemini artırmaktadır.

·    Kurum İdari Kurulları etkin çalıştırılarak servis, yemek, yol ücreti, promosyon ve diğer sosyal haklar kapsamındaki sorunların çözümü konusunda çalışanın söz sahibi olması sağlanmalıdır. Performansa dayalı ücretlendirme çalışmalarına karşı etkin mücadele yolları oluşturulmalıdır. Değişen YÖK ve üniversite yönetim kadrolarıyla birlikte yaygınlaşan mobbing uygulamalarını önleyecek izleme kurulları oluşturulmalı ve etik kurullar amacına uygun olarak etkin çalıştırılmalıdır.

·    Üniversitelerde sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda yaşanan dönüşüme paralel olarak araştırma görevlilerinin istihdam edilme biçimleri çeşitlenmiş ve esnekleştirilmiştir. Farklı adlar altında (50/d, 33/a, ÖYP, 35, teachingasistant) aynı işi yapan, kamuda ve vakıf üniversitelerinde çalışan araştırma görevlileri iş güvencesinden yoksun durumdadır. Dahası vakıf üniversitelerinde görev yapan araştırma görevlilerinin çoğu sosyal güvenceden de yoksundur. Son dönemlerde bunlara ilaveten üniversitelerde proje asistanlığı, öğrenci asistanlık gibi uygulamalar devreye sokulmuş ve giderek artan biçimde bu örnekler kadrolu asistanlığın yerini almıştır. Asistanların farklılaştırılan statülerine bakılmaksızın, aynı işi yapmaları sebebiyle tüm asistanlık biçimlerinin iş güvencesine kavuşturulması zorunludur.

·    Sivil polis, özel güvenlik birimleri, turnikeler, kamera vb. tedbir ve uygulamalarla özgür düşüncenin mekanları olması gereken üniversiteler adeta bir hapishaneye dönüştürülmektedir. Üniversitelerin gittikçe derinleşerek piyasaya eklemlendiği bir dönemde, yaratılan baskı ortamı ile üniversite çalışanları ve öğrencilerinin bu süreç karşısındaki tepkileri sindirilmeye çalışılmaktadır. Üniversitelerde öğrenme ve öğretme özgürlüklerini, güvenlik gerekçesiyle açık ve/veya  örtük biçimde baskılayan bu tür uygulamalara karşı etkin bir mücadele yürütülmelidir.

·    Üniversitede gerçeği arama ve ifade etme özgürlüğü yok edilmek istenmektedir. Üniversitelerde öğrenciler başta olmak üzere tüm asli bileşenler üzerinde yoğun bir baskı ve sindirme politikası yürütülmektedir. Bu kapsamda 12 Eylül ürünü mevcut öğrenci ve memur disiplin yönetmelikleri toptan reddedilmelidir.

·    Türkiye üniversiteleri, yaşattıkları kültür bakımından çok kültürlü ve çok dilli Anadolu coğrafyasının renklerini yansıtmamaktadır. Temel insan haklarından olan anadilinde eğitim üniversitelerde özgür bir biçimde tartışılmamaktadır.

·    Eğitim Sen YÖK’ün kaldırılarak Üniversiteler Arası Kurul türü eşgüdüm organına dönüştürülmesini, tüm kurul ve organların, üniversite bileşenlerinin demokratik katılımıyla oluşturulmasını, dışsal değerlendirme yerine içsel katılımı ve denetimi savunmaktadır. Bunun yolu “bilimsel, özgür, demokratik üniversite ve parasız eğitim”dir. Eğitim Sen olarak, 12 Eylül ürünü YÖK’ün kaldırılması talebimizin altını çiziyor; anayasa çalışmalarının başlatıldığı bir dönemde bu talebimizi bir kez daha güçlü bir şekilde vurguluyoruz.
02.11.2011