HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ’NE VE KAMUOYUNA,


Ermenistan silahlı güçlerinin 26 Şubat 1992 tarihinde Karabağ’a bağlı Hocalı’da gerçekleştirmiş olduğu katliamı lanetliyoruz. Katliamın lanetlenmesinde tümüyle Azeri halkının yanındayız. Tüm katliamlar gibi bu katliamın da protesto edilmesini haklı ve gerekli buluyoruz.


Diğer yandan bu türden etkinliklere, halkları birbirlerine düşmanlaştıracak ırkçı, şovenist ve faşizan bir nefret dilinin değil halkların kardeşliğini şiar edinen, barış ve dayanışma duygusunu pekiştiren bir dilin eşlik etmesi gerektiği kanaatindeyiz. Hocalı Katliamı ile ilgili olarak Azeri halkının acılarını paylaşıyoruz. Fakat bunu yaparken Ermeni halkının tamamını suçlu ilan edecek, düşmanlaştıracak, hakaret edecek bir yaklaşıma ve başka katliamlara kapı aralayacak bir zihniyetin yeşermesine izin verilmemesi gerektiğini düşünüyoruz.


Son günlerde gerek Taksim gösterilerinde, gerekse Hacettepe ve Ankara Üniversitesi’nde yürütülen etkinliklerde yaşanan gelişmeler hassasiyetlerimizde haklı olduğumuzu gösterir niteliktedir. 28 Şubat tarihinde Beytepe Kampüsü’nde gerçekleştirilen etkinlik de ne yazık ki bir halkın diğerine olan düşmanlığını pekiştiren ırkçı bir dilin gölgesinde kalmıştır.


Beytepeli öğrenciler anma etkinliğinin Ermeni halkına hakaret içermesine, ırkçı bir içerikle yeni katliamlara davetiye çıkaran bir dil kullanılmasına sözlü olarak tepki göstermişlerdir. Buna karşın etkinliğin yapılma tarzına muhalefet eden öğrencilere saldırı gerçekleştirilmiştir. Saldırıya uğrayan öğrencilerin çatışmanın bir tarafı olmayı ısrarla reddetmeleriyle ve kimi hocaların araya girmesiyle bu olay büyük oranda maddi zararla atlatılmıştır.


Demokratik değerleri savunan bir üniversite yönetiminden beklenen, nefret dili, ırkçı söylem ve bir başka halkın aşağılanmasının söz konusu olmadığı bir protesto etkinliğinin gerçekleşmesine zemin sağlamaktır. “Üniversitemizde demokratik ortamın yaygınlaşması ve mutlu bir üniversite yaşamının tesis edilmesi”nin öncelikli hedefi olduğunu her mecrada dile getiren ve bu yönde olumlu adımlar atan üniversite yönetiminin son yaşananlarda tüm tarafları dinlemek, meydana gelen tatsız tabloyu serinkanlılıkla ele almak, olayların bu biçimi almasından sorumlu etkenleri teşhis etmek konusunda demokratik bir yönetimden beklenen bir yol izlememesi kaygı vericidir.


Üniversite yönetiminin tarafların tanıklıklarına başvurmadan, birkaç saat içinde sorumluları belirlemesi ve Beytepe’li öğrencileri “farklı düşünceleri zor kullanarak engellemeye çalışan, basılan ve dağıtılan bildirileri engelleyen, arkadaşlarını darp etmeyi içine sindirebilen” öğrenciler olarak itham etmesi, hatta bahsi geçen öğrencilere disiplin soruşturması açılacağını beyan etmesi şaşkınlık yaratmıştır.


Dileğimiz ve talebimiz ırkçı, faşizan, baskıcı ve ötekileştirici unsurların filizlenmesine müsaade etmeyen bir demokratik çoğulculuk ortamının kampüsümüzde hayat bulması ve bu süreçte, Hacettepe Üniversitesi yönetiminin demokratik bir üniversite yaşamının gerektirdiği değerleri sonuna kadar savunarak, bu değerlerin varlığını tehdit edecek bir etkinliğe karşı tepkilerini demokratik biçimde ortaya koyan öğrencilere karşı soruşturma açmamasıdır.